Sezonun ilk Büyük
Tur’u geldi çattı. Mayıs ayı, İtalya Turu’nu kazanmak için saatlerce pedal
çeviren adamların peşinde hipnotize olduğumuz saatlerle geçecek. Fakat herkes
bu spora aşina olmayabilir. Socrates ekibi olarak, yeni başlayanların aklına
takılan soruları yanıtlamaya çalıştık. Aslında deli gibi kendimiz sorup
kendimiz cevapladık. Bir domestik gibi çalışarak farklı açılardan gelebilecek
bütün atakları savuşturmaya gayret ettik. Bakalım bu rehber size yardımcı
olabilecek mi?
Peloton ne
demek?
Bisiklet
dünyasının FIFA’sı olan UCI’ın, yani Uluslararası Bisiklet Birliği’nin, resmi
olarak belirlediği iki dil İngilizce ve Fransızca. Bu iki dilden İngilizce’de
topak-yumak anlamına gelen pellet kelimesi ile kardeş olan Fransızca platoon
sözcüğü ufak bir değişiklik geçirerek ‘peloton’ oluyor ve bir bisiklet yarışı
izlerken en çok duyduğumuz kelimelerden birine dönüşüyor. Peki ne demek bu
peloton? Ana grup, peloton kelimesine Türkçe verilen en iyi karşılık
sayılabilir. Yarış boyunca kalabalık olarak ilerleyen, koşulan yarış tek günlük
değilse genel klasman liderini içinde barındıran bu grubun amacı ise elbette
yarışı kazanmak. Bir kaçış grubu varsa onu yakalayarak, yoksa kendi arasında mücadele
ederek…
Her yarışta
bir kaçış grubu oluşuyor mu?
Genellikle
evet. Hatta kaçış grubunun görülmediği çok çok nadir. Cern’deki teknolojinin
benzerine sahip olup, bir bisiklet yarışını bileşenlerine ayırabilseydik elde
ettiklerimizden biri kesinlikle kaçış grubu olurdu. Henüz günün başlarında ön
tarafa doğru fırlayan ve ana grupla arasında hatırı sayılır bir fark yaratan
kaçışçılar, aynı zamanda umuda aşıktır. Çoğu zaman kazanamayacaklarını bilirler
ancak yollarına devam ederler. Finişe metreler kala, dalgalar misali
arkalarından gelen pelotona yakalanmak da kaderlerinde vardır, sürpriz bir etap
galibiyeti almak da… Sadece kazanmak da değildir kaçmak. Kendinizi, takımınızı,
sponsorunuzu tüm dünyaya tanıtmak, “Ben burdayım” diye haykırmak… Belki yeni doğan
kızınız için ordasınızdır. Belki de her Fransa Turu’nda gördüğümüz gibi,
Bastille Günü’nde öne çıkan Fransız’lardan birisinizdir. Ya da basitçe etap
doğduğunuz kasabadan geçiyordur.
Domestik
nedir, görevleri nelerdir?
Az önce
andığımız domestikler, bir takım liderinin dostu, yardımcısı, koruyucusu, sağ
kolu, hizmetçisidir. Rüzgarlı bir günde, uğruna çalıştığı takım arkadaşını
rüzgardan korumak da bir domestiğin görevidir, bu isme su taşımak da, bisikleti
bozulan lidere kendininkini vermek de… Rene Vietto’nun 1934 Tour’unda takım
lideri Antonin Magne’ın sorun yaşaması üzerine geri dönüp bisikletini ona
vermesi ve oturup ağlaması bisiklet tarihinin en ikonik anları arasındadır.
Rene Vietto
Şampiyonluğu
tek bir isim elde etse de bisikletin bir takım sporu olduğunu en iyi
domestikler gösterir. Özellikle tırmanış etaplarında kaliteli bir yardımcının
ne kadar önemli olduğu fark edilir. Şampiyon olduğu takdirde takım lideri
aldığı ödülü, domestikleriyle paylaşır. Ancak işler her zaman çok parlak
ilerlemeyebilir. Süper-domestik ile takım lideri arasındaki kıvılcımların bir
aleve dönüşmesi çok kısa süre alır. Chris Froome ile Bradley Wiggins arasında
yaşananlar bu durumun en yakın örneklerinden biridir. Domestik olarak başladığı
2012 Fransa Turu’nda, ‘Wiggo’ya karşı ataklar yapan Froome her ne kadar daha
sonra liderine saygı gösterse de ikili arasında bir daha domestik-lider
ilişkisi olmadı.
Sprint treni
nasıl bir şeydir?
Basitçe, bir
sprinter etrafında şekillenen kadrolara verilen ad. Son zamanların sprint konusundaki
gözde takımlarından Giant-Alpecin adına yarışan John Degenkolb’ün de dediği
gibi, günümüzde bir sprinter için her şeydir. İçerisinde çok kuvvetli
tırmanışlar bulundurmayan profile sahip etaplar, toplu sprint finişiyle bitmeye
adaydır. Ve bu etapları kazanabilmek için takımın sprinteri ismi desteğe
ihtiyaç duyar. Finişe doğru giderken 3-4 takım arkadaşı, sprinter ismin önüne
tren misali gelir ve son bölümde lokomotifler kendilerini arkaya doğru
bırakmaya başlar. Doğru konumlanma ile birlikte bu destek bir sprinterin en çok
aradığı şeydir. Yine Degenkolb’e kulak verecek olursak, bu trenler konuşmadan,
birbirlerinin jest ve mimiklerine bakarak dahi iletişim kurabilmelidir.
Sprintte
sürekli bir başarı ancak bu şekilde gelir. Adınız Marcel Kittel olsa bile tek
başına yarış kazanamazsınız. Bisiklet tarihi de bunu kanıtlayan başarılı sprint
trenleri ile doludur. HTC-Columbia ile Mark Cavendish’in 2007-2011 arası
yakaladığı uyum buna örnektir. Fakat sprint trenleri yakın zamanda bulunmuş bir
şey değil. Belçikalı Rik Van Looy etrafına kurulan Faema takımı 1960’larda
ortalığı kasıp kavururken sprint treni tabirini de beraberinde getirmiştir.
Daha geçmişe de dönülebilir, onu şimdilik tarihçilere bırakıyoruz.
İtalya Turu,
neden bu sene Hollanda’dan start alacak?
Spordaki
birçok şey gibi cevabı çok basit. Tek kelimeyle, para. Fransa Bisiklet Turu’nda
ilk defa bir açılış etabı (Grand Depart) 1954’te ülke dışında yapıldı. İlk
adres Amsterdam’dı. Avrupa’nın birçok noktası Le Tour’a ev sahipliği yaptı,
ciddi paralar ödeyerek dünyanın en büyük bisiklet yarışının açılış etaplarını
düzenledi. Geçen sene Yorkshire’da geçilen ilk üç etaptaki atmosferi unutmak
mümkün mü? Bu sene de İtalya Turu, Hollanda’dan başlıyor.
Son yıllarda
Fransa Bisiklet Turu’nda Britanyalılar neden kazanıyor, Fransızlar neden
kaybediyor?
Amerikalı
yazar Samuel Abt “Fransızlar neden son yıllarda kazanamıyor?” sorusunu bir
keresinde şöyle yanıtlamıştı: “Aslına bakarsan Waterloo da onlar için pek
parlak geçmedi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı da…” Yani Fransızların yenilgisi
sadece yakın zamana özgü bir durum değil, hayatın çoğu alanında. Peki
bisiklette neden kaybediyorlar? Dopingin yaygınlaşması diye açıklıyor onlar
durumu. Fakat Fransızlar da yüzde 100 temiz miydi? Elbette değildi. Çoğunluktan
temizdiler. Yine de tek neden bu sayılmaz.
Bu bir
jenerasyon değişimi. Bisiklet tarihine baktığınızda belirli dönemlerde belirli
ülkelerin öne çıktığını görürsünüz. Üzerine yatırım yapılacak isimleri
yakalayıp etrafına sistem kurarlar, para harcayacak zenginler bulur ve son
teknolojiyi (bazen doping de olur bu) kullanarak zafere giderler. Son yıllarda
Fransa Bisiklet Turu’ndan söz edeceksek Britanyalılar ve Team Sky bunu yapıyor.
Bir asır önce Belçikalılar fena değildi. Fransızlar, İtalyanlar, İspanyollar…
Herkesin kriz dönemleri de zafer dönemleri de oldu. Hayattaki pek çok şey gibi
bu da zamanla değişir. Ne der meşhur sözünde Kenneth Clark? “Sanattaki büyük
akımlar, devrimler gibi, 15 seneden fazla sürmez.” Bisiklette bu süre daha da
kısa.
Bisikletler
kaç kilo?
Bisikletler
ne ‘Beyaz Tavuk’ Michael Rasmussen kadar hafif, ne de ‘Spartaküs’ Fabian
Cancellara kadar ağırdır. Legal sınır 6.8 kg. Paris-Roubaix dışında genelde
kimse daha ağır bisiklet tercih etmez.
Chris
Froome’un bindiği bisiklete ben de binebilir miyim? Kaç kaymeye patlar?
‘Froomey’nin
kullanacağı bisiklet jant setiyle, lastikleriyle, yol bilgisayarıyla, efendime
söyleyeyim, pedallarıyla birlikte 40-45 bin TL’ye satın alınabilir. Son
kullanıcı fiyatları markaya göre değişiyor; İtalyanlar biraz daha pahalı
haliyle. MTN Qhubeka’nın kullanacağı Cervelo S5’leri 21 bin TL’ye alabilmek
mümkün. Şöyle okkalı ama daha düşük seviye komponentlerle iyi bir bisiklet 5-6
bin TL çeker Altan.
Bu
bisikletler kaç vites? Dağlarda kaçla çıkıyorlar, sprintte ne yapıyorlar?
Vites
mekaniğini açıklayarak başlayayım. Aynakoldaki dişli sayısı büyürse pedalı daha
zor; rubledeki dişli sayısı büyürse pedalı daha rahat çevirirsiniz. Bu
denklemden yola çıkarak; dağlık etaplarda genelde 53/39 aynakol, 12-25 veya
12-27/28 ruble kullanılır. Maksimum eğim %23-24’e ulaşmadıkça 28 üstü rubleler
pek tercih edilmez. Sana bana hep zor da, adamlar çıkıyor vallahi.
Hızları ne?
İnişte gerçekten 90 km/h’ye çıkabiliyorlar mı?
Hangi hız?
‘il Falco’,
Paolo Savoldelli acayip inerdi. Bugünlerde Vincenzo Nibali, Fabian Cancellara,
Peter Sagan gibi çok iyi inişçiler var ve 100+ km/h görebiliyorlar. İnişte
makbul olan; doğru noktada doğru frenaj ve virajlarda ağırlık merkezini mümkün
olabildiğince aşağı çekebilmek(lise, fizik, ağırlık merkezi. hatırla). Düz
etaplarda hız ortalaması 44-48 km/h aralığında değişiyor. Dağlık etaplarda,
dağına göre kar, dağına göre hız ortalaması var. Tırmanışların sertliğine göre
ortalama hız 35 – 40 km/h oluyor.
Kim
klasikçi, kim sprinter, kim tırmanışçı? Bu ayrımları nasıl yapıyoruz?
Fiziğiniz
bisikletçi olarak hangi yola gideceğinizi etkiliyor. Tırmanışlarda uçuşa
geçenler genelde incecik adamlar olurken sprinterler kalın bacakları ve pedala
uyguladıkları kuvvet ile ayrılıyor. Takımlar genç yaştaki bisikletçi adaylarını
çeşitli deneylerden geçiriyorlar ve sonunda onu nasıl bir geleceğin beklediği
anlaşılıyor. Fakat bu testlerden önce sadece bakarak bile kimin ne yöne
gideceğini anlarsınız. Ronde van Vlaanderen, Paris-Roubaix gibi yarışlarda
şampiyon olan Fabian Cancellara tipi bir klasikçi olmak için kalın bacaklara,
dayanıklılığa ve kiloya ihtiyacınız vardır mesela. Fransa Bisiklet Turu’nu
kazanmak için ise Chris Froome gibi üfleseniz düşecek bir görünüşe sahip olmak
avantaj olabilir. Rouleur olmak için dağlarda da düzlükte de benzer
performanslar gösteriyor olmanız lâzım. Bütün yarışlarda sonuna kadar gidip
ikinci olmak için ise adınızın Greg Van Avermaet olması gerekiyor.
Sevenlerinden özür dileriz.
Takım içinde
görev dağılımları neye göre belirleniyor?
Bisiklet bir
takım sporu. Bir teknik adam, bir koç takım içerisindeki görev dağılımlarını
nasıl belirliyorsa sportif direktörler de bisikletçilerini o şekilde
görevlendiriyor. Kimliklerine göre takımlar elbette ayrılıyor ama genellikle
lider ismin, genel klasmanın da üst sıralarını zorlaması bekleniyor. Bu yolda
ona yardım edecek domestikler yalnızca güçlerine, performanslarına değil, takım
lideri ile arasındaki uyuma göre de seçiliyor. Uzun yarışlardaki sprint ve
geçiş etapları da varsayılarak, kadroya bu tarz isimler de alınıyor ve
görevlerin iyi dağıldığı bir takım. Bu konuda İtalyan filozof Gianni Savio’nun
görüşleri bütün bisiklet dünyasından ayrılıyor. Androni-Sidermec takımının
patronu olan Savio, aynı zamanda bir futbol meraklısı. Son İtalya Bisiklet Turu
için oluşturduğu kadroyu şöyle tanıtmıştı: “Pelizotti bizim oyun kurucumuz,
regista’mız olacak. Apollonio ve Gatto da forvetlerimiz.”
Gianni Savio
ve bıyıkları konuşuyor.
Yarışlarda
Gruppetto diye bir şey duyuyorum. O ne?
Genel
klasman iddialıları ile tırmanışçılar, dağlık etapları iple çekerken, bu
günleri ölü taklidi yaparak geçirmek isteyen isimler de mevcut. Özellikle
sprinterler Alp d’Huez, Zoncolan, Pra Loup gibi ikonik tırmanışların hastası
değil! Bu gibi günlerde geride kalan grup, ‘gruppetto’ ya da ‘autobus’ olarak
adlandırılıyor. Bisikletteki, İtalyan etkilerinden biri olan gruppetto,
beraberinde tehlikeyi de getiriyor. Sonda kalan grup, takım gözetmeksizin
birbiriyle yardımlaşırken eleme zamanına da takılmamaya çalışıyor. Zira arkada
güle oynaya durma temposunda tırmanışı geçerken zaman limitinin dışında etabı
noktalarsanız yarıştan diskalifiye oluyorsunuz. Bu yüzden yarış tecrübesi
herkesten fazla olan, o matematiksel hesapları kafasında yapabilen
bisikletçiler genelde grupetto’nun liderliğini ele alıyor.
Bisikletçiler
çok kazanıyor mu?
Yarıştığı
takımın arkasında Sky, 21st Century Fox, Pinarello, Jaguar gibi dev sponsporlar
ya da Oleg Tinkov gibi çılgın bir Rus varsa evet. Onun haricinde, özellikle
diğer profesyonel sporlara kıyasla, pek fazla değil.
Dünya
bisikletinin en üst seviyesindeki (World Tour) lisansa sahip takımlarda minimum
maaş 35 bin avro civarında. İyi bir domestik yılda 40 ila 100 bin avro
kazanıyor. Çok iyi bir domestikte yahut bir lead-out’ta bu miktar 200 bine
kadar çıkabiliyor. Europcar gibi Pro-Continental takımlarda işler daha da
zorlu. Maaş konusunda minimum çıta 27 bin avro civarına kadar düşerken, bu
takımlardaki yıldız bir bisikletçi maksimum 150 bin simalarında gezinebiliyor.
Kıtasal takımlarda ise minimumu belirleyen bir çıta bile yok!
Sabit
maaşların yanında bir de yarışlardan kazanılan ödüller var elbette ama onların
da çok tatmin edici olduğunu söylemek mümkün değil. En üst seviyedeki Fransa
Turu’nda genel klasmanı kazanmak maddi açıdan size 450 bin avro katkı yaparken;
etap galibi olmak da 22 bin 500 getiriyor. Tüm hayatınızı bisiklete adamadan
önce bir kez daha düşünmekte fayda var. Özellikle ödediğiniz bedeller göz önüne
alınırsa…
Siyahi
bisikletçi yok mu?
Olmaz olur
mu? Bir spor dalı olarak bisikletin
doğduğu ve büyüdüğü yerlere bakacak olursak, bir Avrupa haritası tüm işimizi
görebilir. Büyük yarışlar ve takımlar genelde bir asır önce olduğu gibi
Avrupa’dadır. Bu yüzden bugün pelotonda çok fazla siyahi bisikletçi görmüyoruz.
Ancak işlerin yavaş yavaş değiştiğini söylemek lazım. Özellikle MTN-Qhubeka ve
Team Rwanda gibi Afrika kökenli sosyal sorumluluk projeleri ve ekipler, birçok
siyahi bisikletçiyi profesyonel dünyaya armağan etti. Daniel Teklehaimanot’un
başını çektiği grupta bugün, hikâyeleri ve geldikleri yollar farklı farklı olan
Natnael Berhane, Kevin Reza, Merhawi Kudus, Lorenzo Manzin, Adrien Niyonshuti
gibi isimler yer alıyor. Bu sorunun Uzakdoğulu bisikletçiler için sorulmuş
versiyonuna ise şimdilik daha az sporcu cevap teşkil ediyor. Team Europcar’ın
Japon bisikletçisi Yukiya Arashiro, Trek’in yetenekli isimlerinden Fumiyuki
Beppu ve 2014 Fransa Turu’nu son sırada tamamlayan Giant-Alpecin’li Cheng Ji en
üst seviyede yer alan sporcular olarak dikkat çekenler.
Bu adamlar
tuvalet ihtiyaçlarını nasıl gideriyor?
Yarışın
bitmesini beklediklerini söylersek, inandırıcılıktan biraz uzak kalırız gibi.
Zaman zaman sekiz saate kadar süren etaplar, sporcuların bunu yapmasını
neredeyse imkansız hâle getiriyor. Peki o kenardaki kim? Bir kaza mı? Hayır.
Mekanik bir sorun? Belki. Tuvalet ihtiyacını gideren bir bisikletçi? Neden
olmasın!
Echelon’un
anlamı ne?
Yol
bisikletini, pist yarışlarından ve diğer bazı sporlardan öne koyan noktalardan
biri, hava koşullarına karşı verilen mücadelenin açıkça gözükmesi. O günkü etapta
kar yağıyor diye bisikletinizi kenara çekip bekleyemezsiniz. Yağmur da durmanız
için geçerli bir sebep değil. Rüzgar hiç değil! Özellikle Flanders bölgesinde
gördüğümüz yandan esen rüzgarlar, pelotonun dengesini zaman zaman bozar. Buna
göre çapraz rüzgarlar yarışlarda belirleyici olabilir. Zira etkisini
hissettirmeye başladığı an pelotonun inceldiğini, rüzgara göre çapraz
ilerlemeye başladığını ve gruplar arasında kopmalar olduğunu görürsünüz.
Peloton kopunca ikinci ve üçüncü echelon’lar oluşur. Echelon oluştuğu an uyanık
olmazsanız düz bir etapta birkaç dakika süre kaybetmeniz muhtemel. Takımlar da
buna önlem alıyor, özellikle çapraz rüzgarların etkili olduğu günlerde, Stijn
Vandenbergh gibi yarmaları öne koyarak yol göstermesini istiyor.
Rüzgarla karşı
karşıya kalınca bisikletçiler ne yapar?
Mark
Cavendish sürekli etap kazanıyor ama genel klasmanı alamıyor. Neden?
Çünkü
kendileri bir sprinter. Düz bir etapta geçilmez olan Mark Cavendish, söz konusu
tırmanışlar olduğunda çuvallıyor. Bu da sıradan bir tırmanış etabında dahi,
Cavendish’in yarışı kazanan ismin 5-6 dakika arkasında kalabileceği anlamına
geliyor. Gerek haftalık, gerekse üç haftalık yarışlara bakarsak hepsinde genel
klasmanı kazananın toplam süreye göre bulunduğunu görüyoruz. Bu da verileri
denkleme yerleştirince, Cavendish ve benzer sprinter isimlerin dağlarda ön
tarafa tutunmadıkça bir genel klasman zaferi elde etmesinin mümkün olmadığını
görmemizi sağlıyor. Yani, imkansız. Herkesin uzmanlığı kendine.
Bir örnekle
devam edelim. Zaten çok fazla geri gitmemize gerek yok. Geçtiğimiz seneki Tour
de France’da, en prestijli etaplar olarak gözüken ilk ve son gün dahil dört
etap zaferi kazanan Marcel Kittel büyük sükse yapmıştı. Peki genel klasmanda
kaçıncı sırada kaldı? 161. Hem de 164 kişi arasından.
Alberto
Contador hiç etap kazanamadan nasıl genel klasman kazanıyor?
Çünkü Mark
Cavendish ya da Marcel Kittel’in genel klasmanı kazanması pek mümkün değil!
Etap kazanmadan genel klasmanı kazanmak için her etapta, özellikle dağlarda, ön
taraflarda tutunmanız gerekli. Stratejik bir şekilde dağlarda rakiplerinizden
saniyeler çalmak ve bunu üç haftaya yaymak size şampiyonluk kazandırır. Ayrıca
etap kazanmadan şampiyon olmak pasif olduğunuz anlamına da gelmiyor. Bu seneki
İtalya Bisiklet Turu’nu etap galibiyeti almadan şampiyon tamamlayan Alberto
Contador, gayet dominant bir yarış çıkarmıştı. Fransa Turu’nda onun bu
yaptığını başaransa yalnızca altı kişi var: Firmin Lambot, Roger Walkowiak,
Gastone Nencini, Lucien Aimar, Greg LeMond ve Oscar Pereiro.
Dağ
kategorizasyonu nasıl yapılıyor? Mesela birinci kategoriden bir tırmanış ne demek?
Yarışların
kaderi genellikle dağlarda çizilir. Zorlu tırmanışlar, sporcuları bisikleti
bırakma noktasına getirse de zirveye ulaşmak büyük hazdır. Dağların
kategorizasyonu, zorluk derecelerine göre yapılıyor ve Dağların Kralı mayosu
için dağıtılacak puanların belirlenmesini sağlıyor. Kategorileri kolaydan zora
doğru, 4-3-2-1 sayıları ifade eder. Ancak bir de Fransa’da rastladığımız gibi
hors categorie tırmanışlar vardır. Bu tip zirveler, 1. kategoriden dahi daha
zorludur. Tırmanışı zor yapan kritik iki nokta vardır. Minimum ve ortalama eğim
ile birlikte, tırmanışın uzunluğu. Her yarış daha farklı kriterler kullanarak
bu ikiliye dikkat eder ve tırmanışlarını sınıflandırır. Fakat şunu belirtmekte
fayda var: Bu işin herhangi bir matematiği yok. Yarıştan yarışta, coğrafyadan
coğrafyaya, organizasyondan organizasyona değişiyor.
Türkiye’den
bir bisikletçi Fransa Turu’nda ya da İtalya Turu’nda yarışamaz mı?
Elbette
yarışabilir. Ancak bunun için her birinin gerçekleşmesi fazlaca zor olan birkaç
senaryo var. Fransa Turu, bir WorldTour yarışı olduğu için WorldTour lisansına
sahip olan takımlar mücadeleye katılmak zorunda. Yani bir Türk bisikletçinin,
bu en üst seviyedeki takımlardan birine transfer olması onu doğal olarak
Fransız coğrafyasına taşıyabilir. Diğer yol ise takım olarak Le Tour’a
katılmaktan geçiyor. Bir Türk takımının -ki bu Torku Konya Şekerspor oluyor-
WorldTour lisansına sahip olması zor gözüküyor. Ancak hâlâ bir umut var!
Şimdilerde kıtasal bir takım olan Torku Konya, pro-continental seviyeye çıkarsa
Fransa’dan gelen bir davetiyeyle yarışa katılabilir. Ancak bu davetiyeler için
ne kadar çok aday olduğunu unutmamak lazım.
Instagram’da
kimi takip edelim?
Bisikletçiler,
sosyal medyayı bir hayli etkin kullanıyor. ‘Cav’in dinlediği müzikten,
Froome’un Nice’de geçirdiği bir güne kadar bütün detaylar bu hesaplar sayesinde
önümüze seriliyor. Fakat bir bisikletçi, sosyal medyada rakiplerinden birkaç
adım önde yoluna devam ediyor. Tahmin etmişsinizdir, Filippo Pozzato.
2000’lerin başında Fabian Cancellara ile birlikte geleceğin büyük
klasikçilerinden biri olarak gösterilen ‘Pippo’, yolda belki düşlediği kadar
büyük yarış kazanamadı ama fantastik Instagram hesabıyla açığı kapatmayı
başarıyor. İtalyan bisikletçi, “Only God Can Judge Me” gibi çok orijinal bir dövmeye
de sahip ve genelde antrenman fotoları dışında böyle şeyler paylaşıyor. Sosyal
mesajlar da veriyor.
KAYNAK:
SOCRATES 27 HAZİRAN 2015
Yorumlar
Yorum Gönder