YENİ BAŞLAYANLAR İÇİN BİSİKLET

Bisiklet izlemeye yeni başlayanların merak ettiği soruları cevapladık.
Sezonun ilk Büyük Tur’u geldi çattı. Mayıs ayı, İtalya Turu’nu kazanmak için saatlerce pedal çeviren adamların peşinde hipnotize olduğumuz saatlerle geçecek. Fakat herkes bu spora aşina olmayabilir. Socrates ekibi olarak, yeni başlayanların aklına takılan soruları yanıtlamaya çalıştık. Aslında deli gibi kendimiz sorup kendimiz cevapladık. Bir domestik gibi çalışarak farklı açılardan gelebilecek bütün atakları savuşturmaya gayret ettik. Bakalım bu rehber size yardımcı olabilecek mi?
Peloton ne demek?
Bisiklet dünyasının FIFA’sı olan UCI’ın, yani Uluslararası Bisiklet Birliği’nin, resmi olarak belirlediği iki dil İngilizce ve Fransızca. Bu iki dilden İngilizce’de topak-yumak anlamına gelen pellet kelimesi ile kardeş olan Fransızca platoon sözcüğü ufak bir değişiklik geçirerek ‘peloton’ oluyor ve bir bisiklet yarışı izlerken en çok duyduğumuz kelimelerden birine dönüşüyor. Peki ne demek bu peloton? Ana grup, peloton kelimesine Türkçe verilen en iyi karşılık sayılabilir. Yarış boyunca kalabalık olarak ilerleyen, koşulan yarış tek günlük değilse genel klasman liderini içinde barındıran bu grubun amacı ise elbette yarışı kazanmak. Bir kaçış grubu varsa onu yakalayarak, yoksa kendi arasında mücadele ederek…
Her yarışta bir kaçış grubu oluşuyor mu?
Genellikle evet. Hatta kaçış grubunun görülmediği çok çok nadir. Cern’deki teknolojinin benzerine sahip olup, bir bisiklet yarışını bileşenlerine ayırabilseydik elde ettiklerimizden biri kesinlikle kaçış grubu olurdu. Henüz günün başlarında ön tarafa doğru fırlayan ve ana grupla arasında hatırı sayılır bir fark yaratan kaçışçılar, aynı zamanda umuda aşıktır. Çoğu zaman kazanamayacaklarını bilirler ancak yollarına devam ederler. Finişe metreler kala, dalgalar misali arkalarından gelen pelotona yakalanmak da kaderlerinde vardır, sürpriz bir etap galibiyeti almak da… Sadece kazanmak da değildir kaçmak. Kendinizi, takımınızı, sponsorunuzu tüm dünyaya tanıtmak, “Ben burdayım” diye haykırmak… Belki yeni doğan kızınız için ordasınızdır. Belki de her Fransa Turu’nda gördüğümüz gibi, Bastille Günü’nde öne çıkan Fransız’lardan birisinizdir. Ya da basitçe etap doğduğunuz kasabadan geçiyordur.
Domestik nedir, görevleri nelerdir?
Az önce andığımız domestikler, bir takım liderinin dostu, yardımcısı, koruyucusu, sağ kolu, hizmetçisidir. Rüzgarlı bir günde, uğruna çalıştığı takım arkadaşını rüzgardan korumak da bir domestiğin görevidir, bu isme su taşımak da, bisikleti bozulan lidere kendininkini vermek de… Rene Vietto’nun 1934 Tour’unda takım lideri Antonin Magne’ın sorun yaşaması üzerine geri dönüp bisikletini ona vermesi ve oturup ağlaması bisiklet tarihinin en ikonik anları arasındadır.
Rene Vietto
Şampiyonluğu tek bir isim elde etse de bisikletin bir takım sporu olduğunu en iyi domestikler gösterir. Özellikle tırmanış etaplarında kaliteli bir yardımcının ne kadar önemli olduğu fark edilir. Şampiyon olduğu takdirde takım lideri aldığı ödülü, domestikleriyle paylaşır. Ancak işler her zaman çok parlak ilerlemeyebilir. Süper-domestik ile takım lideri arasındaki kıvılcımların bir aleve dönüşmesi çok kısa süre alır. Chris Froome ile Bradley Wiggins arasında yaşananlar bu durumun en yakın örneklerinden biridir. Domestik olarak başladığı 2012 Fransa Turu’nda, ‘Wiggo’ya karşı ataklar yapan Froome her ne kadar daha sonra liderine saygı gösterse de ikili arasında bir daha domestik-lider ilişkisi olmadı.
Sprint treni nasıl bir şeydir?
Basitçe, bir sprinter etrafında şekillenen kadrolara verilen ad. Son zamanların sprint konusundaki gözde takımlarından Giant-Alpecin adına yarışan John Degenkolb’ün de dediği gibi, günümüzde bir sprinter için her şeydir. İçerisinde çok kuvvetli tırmanışlar bulundurmayan profile sahip etaplar, toplu sprint finişiyle bitmeye adaydır. Ve bu etapları kazanabilmek için takımın sprinteri ismi desteğe ihtiyaç duyar. Finişe doğru giderken 3-4 takım arkadaşı, sprinter ismin önüne tren misali gelir ve son bölümde lokomotifler kendilerini arkaya doğru bırakmaya başlar. Doğru konumlanma ile birlikte bu destek bir sprinterin en çok aradığı şeydir. Yine Degenkolb’e kulak verecek olursak, bu trenler konuşmadan, birbirlerinin jest ve mimiklerine bakarak dahi iletişim kurabilmelidir.
Sprintte sürekli bir başarı ancak bu şekilde gelir. Adınız Marcel Kittel olsa bile tek başına yarış kazanamazsınız. Bisiklet tarihi de bunu kanıtlayan başarılı sprint trenleri ile doludur. HTC-Columbia ile Mark Cavendish’in 2007-2011 arası yakaladığı uyum buna örnektir. Fakat sprint trenleri yakın zamanda bulunmuş bir şey değil. Belçikalı Rik Van Looy etrafına kurulan Faema takımı 1960’larda ortalığı kasıp kavururken sprint treni tabirini de beraberinde getirmiştir. Daha geçmişe de dönülebilir, onu şimdilik tarihçilere bırakıyoruz.
İtalya Turu, neden bu sene Hollanda’dan start alacak?
Spordaki birçok şey gibi cevabı çok basit. Tek kelimeyle, para. Fransa Bisiklet Turu’nda ilk defa bir açılış etabı (Grand Depart) 1954’te ülke dışında yapıldı. İlk adres Amsterdam’dı. Avrupa’nın birçok noktası Le Tour’a ev sahipliği yaptı, ciddi paralar ödeyerek dünyanın en büyük bisiklet yarışının açılış etaplarını düzenledi. Geçen sene Yorkshire’da geçilen ilk üç etaptaki atmosferi unutmak mümkün mü? Bu sene de İtalya Turu, Hollanda’dan başlıyor.
Son yıllarda Fransa Bisiklet Turu’nda Britanyalılar neden kazanıyor, Fransızlar neden kaybediyor?
Amerikalı yazar Samuel Abt “Fransızlar neden son yıllarda kazanamıyor?” sorusunu bir keresinde şöyle yanıtlamıştı: “Aslına bakarsan Waterloo da onlar için pek parlak geçmedi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı da…” Yani Fransızların yenilgisi sadece yakın zamana özgü bir durum değil, hayatın çoğu alanında. Peki bisiklette neden kaybediyorlar? Dopingin yaygınlaşması diye açıklıyor onlar durumu. Fakat Fransızlar da yüzde 100 temiz miydi? Elbette değildi. Çoğunluktan temizdiler. Yine de tek neden bu sayılmaz.
Bu bir jenerasyon değişimi. Bisiklet tarihine baktığınızda belirli dönemlerde belirli ülkelerin öne çıktığını görürsünüz. Üzerine yatırım yapılacak isimleri yakalayıp etrafına sistem kurarlar, para harcayacak zenginler bulur ve son teknolojiyi (bazen doping de olur bu) kullanarak zafere giderler. Son yıllarda Fransa Bisiklet Turu’ndan söz edeceksek Britanyalılar ve Team Sky bunu yapıyor. Bir asır önce Belçikalılar fena değildi. Fransızlar, İtalyanlar, İspanyollar… Herkesin kriz dönemleri de zafer dönemleri de oldu. Hayattaki pek çok şey gibi bu da zamanla değişir. Ne der meşhur sözünde Kenneth Clark? “Sanattaki büyük akımlar, devrimler gibi, 15 seneden fazla sürmez.” Bisiklette bu süre daha da kısa.
Bisikletler kaç kilo?
Bisikletler ne ‘Beyaz Tavuk’ Michael Rasmussen kadar hafif, ne de ‘Spartaküs’ Fabian Cancellara kadar ağırdır. Legal sınır 6.8 kg. Paris-Roubaix dışında genelde kimse daha ağır bisiklet tercih etmez.
Chris Froome’un bindiği bisiklete ben de binebilir miyim? Kaç kaymeye patlar?
‘Froomey’nin kullanacağı bisiklet jant setiyle, lastikleriyle, yol bilgisayarıyla, efendime söyleyeyim, pedallarıyla birlikte 40-45 bin TL’ye satın alınabilir. Son kullanıcı fiyatları markaya göre değişiyor; İtalyanlar biraz daha pahalı haliyle. MTN Qhubeka’nın kullanacağı Cervelo S5’leri 21 bin TL’ye alabilmek mümkün. Şöyle okkalı ama daha düşük seviye komponentlerle iyi bir bisiklet 5-6 bin TL çeker Altan.
Bu bisikletler kaç vites? Dağlarda kaçla çıkıyorlar, sprintte ne yapıyorlar?
Vites mekaniğini açıklayarak başlayayım. Aynakoldaki dişli sayısı büyürse pedalı daha zor; rubledeki dişli sayısı büyürse pedalı daha rahat çevirirsiniz. Bu denklemden yola çıkarak; dağlık etaplarda genelde 53/39 aynakol, 12-25 veya 12-27/28 ruble kullanılır. Maksimum eğim %23-24’e ulaşmadıkça 28 üstü rubleler pek tercih edilmez. Sana bana hep zor da, adamlar çıkıyor vallahi.
Hızları ne? İnişte gerçekten 90 km/h’ye çıkabiliyorlar mı?
Hangi hız?
‘il Falco’, Paolo Savoldelli acayip inerdi. Bugünlerde Vincenzo Nibali, Fabian Cancellara, Peter Sagan gibi çok iyi inişçiler var ve 100+ km/h görebiliyorlar. İnişte makbul olan; doğru noktada doğru frenaj ve virajlarda ağırlık merkezini mümkün olabildiğince aşağı çekebilmek(lise, fizik, ağırlık merkezi. hatırla). Düz etaplarda hız ortalaması 44-48 km/h aralığında değişiyor. Dağlık etaplarda, dağına göre kar, dağına göre hız ortalaması var. Tırmanışların sertliğine göre ortalama hız 35 – 40 km/h oluyor.
Kim klasikçi, kim sprinter, kim tırmanışçı? Bu ayrımları nasıl yapıyoruz?
Fiziğiniz bisikletçi olarak hangi yola gideceğinizi etkiliyor. Tırmanışlarda uçuşa geçenler genelde incecik adamlar olurken sprinterler kalın bacakları ve pedala uyguladıkları kuvvet ile ayrılıyor. Takımlar genç yaştaki bisikletçi adaylarını çeşitli deneylerden geçiriyorlar ve sonunda onu nasıl bir geleceğin beklediği anlaşılıyor. Fakat bu testlerden önce sadece bakarak bile kimin ne yöne gideceğini anlarsınız. Ronde van Vlaanderen, Paris-Roubaix gibi yarışlarda şampiyon olan Fabian Cancellara tipi bir klasikçi olmak için kalın bacaklara, dayanıklılığa ve kiloya ihtiyacınız vardır mesela. Fransa Bisiklet Turu’nu kazanmak için ise Chris Froome gibi üfleseniz düşecek bir görünüşe sahip olmak avantaj olabilir. Rouleur olmak için dağlarda da düzlükte de benzer performanslar gösteriyor olmanız lâzım. Bütün yarışlarda sonuna kadar gidip ikinci olmak için ise adınızın Greg Van Avermaet olması gerekiyor. Sevenlerinden özür dileriz.
Takım içinde görev dağılımları neye göre belirleniyor?
Bisiklet bir takım sporu. Bir teknik adam, bir koç takım içerisindeki görev dağılımlarını nasıl belirliyorsa sportif direktörler de bisikletçilerini o şekilde görevlendiriyor. Kimliklerine göre takımlar elbette ayrılıyor ama genellikle lider ismin, genel klasmanın da üst sıralarını zorlaması bekleniyor. Bu yolda ona yardım edecek domestikler yalnızca güçlerine, performanslarına değil, takım lideri ile arasındaki uyuma göre de seçiliyor. Uzun yarışlardaki sprint ve geçiş etapları da varsayılarak, kadroya bu tarz isimler de alınıyor ve görevlerin iyi dağıldığı bir takım. Bu konuda İtalyan filozof Gianni Savio’nun görüşleri bütün bisiklet dünyasından ayrılıyor. Androni-Sidermec takımının patronu olan Savio, aynı zamanda bir futbol meraklısı. Son İtalya Bisiklet Turu için oluşturduğu kadroyu şöyle tanıtmıştı: “Pelizotti bizim oyun kurucumuz, regista’mız olacak. Apollonio ve Gatto da forvetlerimiz.”
Gianni Savio ve bıyıkları konuşuyor.
Yarışlarda Gruppetto diye bir şey duyuyorum. O ne?
Genel klasman iddialıları ile tırmanışçılar, dağlık etapları iple çekerken, bu günleri ölü taklidi yaparak geçirmek isteyen isimler de mevcut. Özellikle sprinterler Alp d’Huez, Zoncolan, Pra Loup gibi ikonik tırmanışların hastası değil! Bu gibi günlerde geride kalan grup, ‘gruppetto’ ya da ‘autobus’ olarak adlandırılıyor. Bisikletteki, İtalyan etkilerinden biri olan gruppetto, beraberinde tehlikeyi de getiriyor. Sonda kalan grup, takım gözetmeksizin birbiriyle yardımlaşırken eleme zamanına da takılmamaya çalışıyor. Zira arkada güle oynaya durma temposunda tırmanışı geçerken zaman limitinin dışında etabı noktalarsanız yarıştan diskalifiye oluyorsunuz. Bu yüzden yarış tecrübesi herkesten fazla olan, o matematiksel hesapları kafasında yapabilen bisikletçiler genelde grupetto’nun liderliğini ele alıyor.
Bisikletçiler çok kazanıyor mu?
Yarıştığı takımın arkasında Sky, 21st Century Fox, Pinarello, Jaguar gibi dev sponsporlar ya da Oleg Tinkov gibi çılgın bir Rus varsa evet. Onun haricinde, özellikle diğer profesyonel sporlara kıyasla, pek fazla değil.
Dünya bisikletinin en üst seviyesindeki (World Tour) lisansa sahip takımlarda minimum maaş 35 bin avro civarında. İyi bir domestik yılda 40 ila 100 bin avro kazanıyor. Çok iyi bir domestikte yahut bir lead-out’ta bu miktar 200 bine kadar çıkabiliyor. Europcar gibi Pro-Continental takımlarda işler daha da zorlu. Maaş konusunda minimum çıta 27 bin avro civarına kadar düşerken, bu takımlardaki yıldız bir bisikletçi maksimum 150 bin simalarında gezinebiliyor. Kıtasal takımlarda ise minimumu belirleyen bir çıta bile yok!
Sabit maaşların yanında bir de yarışlardan kazanılan ödüller var elbette ama onların da çok tatmin edici olduğunu söylemek mümkün değil. En üst seviyedeki Fransa Turu’nda genel klasmanı kazanmak maddi açıdan size 450 bin avro katkı yaparken; etap galibi olmak da 22 bin 500 getiriyor. Tüm hayatınızı bisiklete adamadan önce bir kez daha düşünmekte fayda var. Özellikle ödediğiniz bedeller göz önüne alınırsa…
Siyahi bisikletçi yok mu?
Olmaz olur mu?  Bir spor dalı olarak bisikletin doğduğu ve büyüdüğü yerlere bakacak olursak, bir Avrupa haritası tüm işimizi görebilir. Büyük yarışlar ve takımlar genelde bir asır önce olduğu gibi Avrupa’dadır. Bu yüzden bugün pelotonda çok fazla siyahi bisikletçi görmüyoruz. Ancak işlerin yavaş yavaş değiştiğini söylemek lazım. Özellikle MTN-Qhubeka ve Team Rwanda gibi Afrika kökenli sosyal sorumluluk projeleri ve ekipler, birçok siyahi bisikletçiyi profesyonel dünyaya armağan etti. Daniel Teklehaimanot’un başını çektiği grupta bugün, hikâyeleri ve geldikleri yollar farklı farklı olan Natnael Berhane, Kevin Reza, Merhawi Kudus, Lorenzo Manzin, Adrien Niyonshuti gibi isimler yer alıyor. Bu sorunun Uzakdoğulu bisikletçiler için sorulmuş versiyonuna ise şimdilik daha az sporcu cevap teşkil ediyor. Team Europcar’ın Japon bisikletçisi Yukiya Arashiro, Trek’in yetenekli isimlerinden Fumiyuki Beppu ve 2014 Fransa Turu’nu son sırada tamamlayan Giant-Alpecin’li Cheng Ji en üst seviyede yer alan sporcular olarak dikkat çekenler.
Bu adamlar tuvalet ihtiyaçlarını nasıl gideriyor?
Yarışın bitmesini beklediklerini söylersek, inandırıcılıktan biraz uzak kalırız gibi. Zaman zaman sekiz saate kadar süren etaplar, sporcuların bunu yapmasını neredeyse imkansız hâle getiriyor. Peki o kenardaki kim? Bir kaza mı? Hayır. Mekanik bir sorun? Belki. Tuvalet ihtiyacını gideren bir bisikletçi? Neden olmasın!
Echelon’un anlamı ne?
Yol bisikletini, pist yarışlarından ve diğer bazı sporlardan öne koyan noktalardan biri, hava koşullarına karşı verilen mücadelenin açıkça gözükmesi. O günkü etapta kar yağıyor diye bisikletinizi kenara çekip bekleyemezsiniz. Yağmur da durmanız için geçerli bir sebep değil. Rüzgar hiç değil! Özellikle Flanders bölgesinde gördüğümüz yandan esen rüzgarlar, pelotonun dengesini zaman zaman bozar. Buna göre çapraz rüzgarlar yarışlarda belirleyici olabilir. Zira etkisini hissettirmeye başladığı an pelotonun inceldiğini, rüzgara göre çapraz ilerlemeye başladığını ve gruplar arasında kopmalar olduğunu görürsünüz. Peloton kopunca ikinci ve üçüncü echelon’lar oluşur. Echelon oluştuğu an uyanık olmazsanız düz bir etapta birkaç dakika süre kaybetmeniz muhtemel. Takımlar da buna önlem alıyor, özellikle çapraz rüzgarların etkili olduğu günlerde, Stijn Vandenbergh gibi yarmaları öne koyarak yol göstermesini istiyor.
Rüzgarla karşı karşıya kalınca bisikletçiler ne yapar?
Mark Cavendish sürekli etap kazanıyor ama genel klasmanı alamıyor. Neden?
Çünkü kendileri bir sprinter. Düz bir etapta geçilmez olan Mark Cavendish, söz konusu tırmanışlar olduğunda çuvallıyor. Bu da sıradan bir tırmanış etabında dahi, Cavendish’in yarışı kazanan ismin 5-6 dakika arkasında kalabileceği anlamına geliyor. Gerek haftalık, gerekse üç haftalık yarışlara bakarsak hepsinde genel klasmanı kazananın toplam süreye göre bulunduğunu görüyoruz. Bu da verileri denkleme yerleştirince, Cavendish ve benzer sprinter isimlerin dağlarda ön tarafa tutunmadıkça bir genel klasman zaferi elde etmesinin mümkün olmadığını görmemizi sağlıyor. Yani, imkansız. Herkesin uzmanlığı kendine.
Bir örnekle devam edelim. Zaten çok fazla geri gitmemize gerek yok. Geçtiğimiz seneki Tour de France’da, en prestijli etaplar olarak gözüken ilk ve son gün dahil dört etap zaferi kazanan Marcel Kittel büyük sükse yapmıştı. Peki genel klasmanda kaçıncı sırada kaldı? 161. Hem de 164 kişi arasından.
Alberto Contador hiç etap kazanamadan nasıl genel klasman kazanıyor?
Çünkü Mark Cavendish ya da Marcel Kittel’in genel klasmanı kazanması pek mümkün değil! Etap kazanmadan genel klasmanı kazanmak için her etapta, özellikle dağlarda, ön taraflarda tutunmanız gerekli. Stratejik bir şekilde dağlarda rakiplerinizden saniyeler çalmak ve bunu üç haftaya yaymak size şampiyonluk kazandırır. Ayrıca etap kazanmadan şampiyon olmak pasif olduğunuz anlamına da gelmiyor. Bu seneki İtalya Bisiklet Turu’nu etap galibiyeti almadan şampiyon tamamlayan Alberto Contador, gayet dominant bir yarış çıkarmıştı. Fransa Turu’nda onun bu yaptığını başaransa yalnızca altı kişi var: Firmin Lambot, Roger Walkowiak, Gastone Nencini, Lucien Aimar, Greg LeMond ve Oscar Pereiro.
Dağ kategorizasyonu nasıl yapılıyor? Mesela birinci kategoriden bir tırmanış ne demek?
Yarışların kaderi genellikle dağlarda çizilir. Zorlu tırmanışlar, sporcuları bisikleti bırakma noktasına getirse de zirveye ulaşmak büyük hazdır. Dağların kategorizasyonu, zorluk derecelerine göre yapılıyor ve Dağların Kralı mayosu için dağıtılacak puanların belirlenmesini sağlıyor. Kategorileri kolaydan zora doğru, 4-3-2-1 sayıları ifade eder. Ancak bir de Fransa’da rastladığımız gibi hors categorie tırmanışlar vardır. Bu tip zirveler, 1. kategoriden dahi daha zorludur. Tırmanışı zor yapan kritik iki nokta vardır. Minimum ve ortalama eğim ile birlikte, tırmanışın uzunluğu. Her yarış daha farklı kriterler kullanarak bu ikiliye dikkat eder ve tırmanışlarını sınıflandırır. Fakat şunu belirtmekte fayda var: Bu işin herhangi bir matematiği yok. Yarıştan yarışta, coğrafyadan coğrafyaya, organizasyondan organizasyona değişiyor.
Türkiye’den bir bisikletçi Fransa Turu’nda ya da İtalya Turu’nda yarışamaz mı?
Elbette yarışabilir. Ancak bunun için her birinin gerçekleşmesi fazlaca zor olan birkaç senaryo var. Fransa Turu, bir WorldTour yarışı olduğu için WorldTour lisansına sahip olan takımlar mücadeleye katılmak zorunda. Yani bir Türk bisikletçinin, bu en üst seviyedeki takımlardan birine transfer olması onu doğal olarak Fransız coğrafyasına taşıyabilir. Diğer yol ise takım olarak Le Tour’a katılmaktan geçiyor. Bir Türk takımının -ki bu Torku Konya Şekerspor oluyor- WorldTour lisansına sahip olması zor gözüküyor. Ancak hâlâ bir umut var! Şimdilerde kıtasal bir takım olan Torku Konya, pro-continental seviyeye çıkarsa Fransa’dan gelen bir davetiyeyle yarışa katılabilir. Ancak bu davetiyeler için ne kadar çok aday olduğunu unutmamak lazım.
Instagram’da kimi takip edelim?
Bisikletçiler, sosyal medyayı bir hayli etkin kullanıyor. ‘Cav’in dinlediği müzikten, Froome’un Nice’de geçirdiği bir güne kadar bütün detaylar bu hesaplar sayesinde önümüze seriliyor. Fakat bir bisikletçi, sosyal medyada rakiplerinden birkaç adım önde yoluna devam ediyor. Tahmin etmişsinizdir, Filippo Pozzato. 2000’lerin başında Fabian Cancellara ile birlikte geleceğin büyük klasikçilerinden biri olarak gösterilen ‘Pippo’, yolda belki düşlediği kadar büyük yarış kazanamadı ama fantastik Instagram hesabıyla açığı kapatmayı başarıyor. İtalyan bisikletçi, “Only God Can Judge Me” gibi çok orijinal bir dövmeye de sahip ve genelde antrenman fotoları dışında böyle şeyler paylaşıyor. Sosyal mesajlar da veriyor.

KAYNAK: SOCRATES   27 HAZİRAN 2015

Yorumlar